Kur’an-ı Kerim ve Sünnet başta olmak üzere, on dört asırlık İslam medeniyeti birikimi ve yapılan araştırmalar bizlere, din eğitiminin küçük yaşlardan itibaren gerekliliği hususunda pek çok örnekler sunmaktadır. Kur’an-ı Kerim; çocuğun henüz zihnî gelişim aşamasında, davranışlarının olgunlaşması ve hayat felsefesinin oluşabilmesi için eğitime tabi tutulması gerekliliğini ifade etmektedir.
Allah Teâla, Hz. Lokman’ın dilinden, “Yavrucuğum! Şüphesiz yapılan iş, bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir. Çünkü Allah en gizli şeyleri bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır.” (Lokman, 16) buyurmaktadır. Aynı şekilde Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), “Çocuklarınıza yedi yaşına gelinceye kadar namaz kılmayı öğretiniz…” (Ebu Davud, Salât, 26, 495) buyurarak çocuk ve din eğitimi konusuna dikkat çekmektedir.
Dünyamızın yaşadığı değişim, değerler eğitimiyle ilgili çalışmaları bir zorunluluk haline getirmiştir. İnsanlığın dini ve milli değerlere yabancılaştığı, anlam ve amaç boşluğu yaşadığı günümüz dünyasında pek çok ülke, bu durum için çareler arayarak, bu alana yönelik faaliyetlerini hızlandırmışlardır.
Dini ve ahlaki eğitimin okul öncesi yaş grubu çocukların şahsiyet oluşumunda ve sosyo-kültürel kimlik gelişimindeki etkisi, çocuğun bu dönemde, ahlâk ve inanç muhtevalı eğitimini
ihtiyaç haline getirmektedir. Bu yaş döneminde, çocuğun dinî nitelikli ilgi ve merakının gelişigüzel bir şekilde cevaplandırılması veya cevapsız bırakılması, ileriki yaşlarda din ile alakalı birtakım olumsuz düşünce ve davranışların oluşmasına neden olmaktadır.
Dolayısıyla çocukların ihtiyacı olan dînî eğitimin, hedef kitlenin temel özellikleri göz önünde bulundurularak pedagojik ilkeler çerçevesinde verilmesi gerekmektedir.